Boya ve Boyar Madde

Cisimlere renk vermek veya onları dış etkilerden korumak için kullanılan renkli maddelere Boya denir [16]. Cisimlerin renklendirilmesi boyamak kelimesiyle ifade edilir. Cisimlerin yüzeyinin ya dış tesirlerden korunması ya da güzel bir görünüm sağlanması için renkli hale getirilmesinde kullanılan maddelere Boya denir (Alm. Farbenkörper, İng. Pigment, paint, Fr. Colorant). Konuşma dilinde çoğu kez boya ve boyarmadde kelimelerini birbiri yerine kullanırız. Bu iki sözcük eşanlamlı değildir. Boyalar; bir bağlayıcı ile karışmış fakat çözünmemiş karışımlardır. Boya; bir yüzeye kuruyan yağ ile birlikte fırça veya boyama tabancaları ile uygulanır. Boyanan yüzey, yağın kuruması ile oldukça kalın yeni bir tabaka ile kaplanır. Bu işlem gerçekte bir boyama değil bir örtmedir. Boyalar genellikle anorganik yapıdadır. Ancak, organik yapıda da olabilirler. Uygulandıkları yüzeyde hiçbir değişiklik yapmazlar. Kazımakla yüzeyden büyük parçalar halinde uzaklaştırılabilirler[42].

Eski çağlarda, hayvan ve bitkilerde bulunan boyalar kullanılarak boyama işlemi gerçekleştirilmiştir. En eski boya olan çivit mavisi Hindistan ve Java’da bulunan çivit fidanından ve Avrupa’da çivit otundan elde edilmiştir. Kökboyası ise Anadolu’da bitki köklerinden, Sumak ağacından, arı ve böceklerden kırmızı renk elde edilmiştir. Bu tür tabii boyalar kumaşlara anorganik maddeler yardımıyla tatbik edilmiştir [17].

Boya sanayiinin ilk zamanlarında özellikle pamuk, keten, yün ve ipek gibi tabii elyafların boyanması mesele olmuştur. Ancak, sentetik elyafların önemli ölçüde gelişmesi boyama teknolojisini oldukça karmaşık hale getirmiştir. Bazı yeni elyaflar için yeni boyaların geliştirilmesi gerekli olmuştur [17].

Bazı ortamlarda çözünerek, bu ortamlardaki gereçlere belli bir renk veren doğal yada yapay renkli maddelere BOYAR MADDE denir [18].

Aynı zamanda bir madde, diğer bir renksiz maddeyi ‘’boyamak’’ niteliğine sahipse, yani bu iki maddenin birbirinden ayrılmasına imkan bırakmayacak şekilde sürekli bir renklendirme sağlarsa, boyar madde adını alır. Bu tanım, anorganik pigmentlere boya, hayvani veya nebati elyafın boyanmasını sağlayan ürünlere de boyar madde adının verilmesini gerektirir. Fakat konuşma dilinde boya ve boyar madde terimleri çok defa birbirinin yerine kullanılır. Elyaf üzerinde çözünmez pigmentlerin meydana gelmesi bu elyaf üzerinde ‘’boya’’ oluşmasını gösterir. Buna karşılık, kırmız böceği kırmızısı, indigo, sentetik boyar maddeler, boyar madde niteliğine sahiptir. İlk boyar maddeler nebati (kök boya, indigo, rezeda çiçeği, bakam ağacı) veya hayvani (kırmız böceği) idi. Günümüzde kullanılan boyar maddelerin aşağı yukarı tümü, maden kömürü katranında bulunan hidrokarbon türevleridir; aslında tabii boyar maddelerin büyük bir kısmı sentetik olarak elde edilebilmiştir ve sentetik boyar maddeler grubunda yer alır [16].

Bir maddenin tekstil endüstrisinde renklendirici olarak kullanılabilmesi için aşağıda belirtilen 4 özelliğe sahip olması gerekir:

Boyama işlemi sırasında elyaf üzerinde renkli bir madde olarak kalabilmeli.

  1. Boyanma işleminin gerçekleştirilebilmesi için suda çözünürlüğü olmalı.
  2. Elyaf ile boyar madde arasında affinite (substantivite) olmalıdır. Boyanma işlemi sonunda elyaf ile boyar madde molekülleri birbirine bağlanmalıdır.
  3. Boyanmış materyal üzerindeki boyar madde her etkiye karşı dirençli olabilmeli, yani bir renk haslığına sahip olmalıdır [19].

Not: Boya görseli www.aydinboya.net sitesinden alınmıştır.

Yararlanılan Kaynaklar

[16] Meydan Larousse Büyük Lügat ve Ansiklopedi, Cilt 2, s. 527-529.

[17] Türkiye Gazetesi Rehber Ansiklopedisi, Cilt 3, İhlas matbaacılık Gazetecilik ve Sağlık Hizmetleri A.Ş., s. 72-75.

[18] Gelişim Hacettepe Alfabetik Genel Kültür Ansiklopedisi, Cilt 2, Le Ciure De Paris S.N.C. Biblio Club De France, Hachette et Cie Interpres Basın ve Yayıncılık, s. 587-589.

[19] BAŞER, İ., ‘’Tekstil Teknolojisi’’, Marmara Üniversitesi Yayın No: 634, Teknik Eğitim Fakültesi Yayın No: 13, İstanbul, 1988.

[42] BAŞER, İnci, İNANICI, Yusuf,  “Boyarmadde Kimyası”, Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Yayınları, 1990