Açık Deniz Kenarında August Strindberg

August STRINDBEG hakkında söz söyleyebilecek en son kişilerden olduğumu düşünüyorum. Bir kaç internet araması ve ufak bir kaç okumadan başka hiçbir bilgiye sahip değilim. Okuduğum seyrettiğim bir çok kitap gibi değer verdiğim referanslar sayesinde yazarla tanıştım.

Bana iyi geleceÄŸini düşünerek kasvetli kış aylarında okumaya baÅŸladığımda ilk ilk olarak uzun uzun tasvirlerle, ayrıntılı sezgiler denizinde yüzen bir yazarla karşılaÅŸtığımı farkettim. Kitap ilerledikçe Axel Borg’un sıkıntıları daha çok beni kapladığında niye ben de aynı acıları yaşıyorum diye düşünüyordum.

İnsanın galiba trajedisi yanlızlığının farkında olmak ile baÅŸlıyor. FarkettiÄŸim yanlızlık duygusuna bir de anlaşılamamak eklenince becerikli Axel’in sıkıntıları ortaya çıkıyor sanırım. Eksik ÅŸeyler listesine inanç eksikliÄŸini de eklemem gerek sanırım.

Zeka’ya aşırı baÄŸlanmış Axel’in bu halini kitapta geçen ÅŸu sarsıcı tabir iyi açıklıyor galiba:

… kaderini düzenlemek üzere evine gitti. (s.177)

Son olarak yazar ile Axel arasında ruh hali açısından farkın olmasının imkanı yok. Bu kadar ayrıntılı iç çalkantıları yazabilmek için yaşamak lazım. Nitekim hayatı okununca yazarın bu da farkediliyor.

Kitaptan bir kaç altını çizdiğim bölüm paylaşmak istiyorum.

… Bir kadın anne olana kadar, bir çocuktur. (s.159)

Böylece bu arada insanlar için üç alt sınıftan oluşan bir şema meydana getirdi: Bilinçliler, kendi kendilerini aldatanlar, bilinç­sizler.

Bilinçliler yahut iÅŸin künhüne ermiÅŸ olanlar en yüksek mer­tebedeydiler, hilenin içyüzünü anlamışlardı; hiçbir ÅŸeye, hiçbir kimseye inanmıyor, genellikle şüpheci diye adlandırılıyor ve kendi kendilerini aldatanlar tarafından nefret ve korku ile karşı­lanıyorlardı; birbirlerini, derhal tanıyor, birbirlerine kötülükler yakıştırıp “Sefil, alçak!” payeleri bağışlayarak ayrılıyorlardı.

Bütün dindarları, hipnotizma medyumlarını, peygamberleri, parti başkanlarını, siyaset adamlannı, hayır dernekleri şeflerini ve sözüm ona başkaları için yaşadıklarını öne sürüp ikbal peşinde koşan o biçare sürüyü, kendi kendilerini aldatanlar grubuna so­kuyordu.

Bilinçsizlere çocuklar, çoğu katiller, çoğu kadınlar ve bazı deliler giriyor, bunların hepsi subjeyi objeden ayırmak yetene­ğinden yoksun, henüz yarı yanya memeli hayvan düzeyinde ya­şıyorlardı.

Bir baÅŸka tasnif esasına, Ontogıenie’ye göre, yani tohumun en yüksek çizgide bulunan erkek haline gelene kadar geçirdiÄŸi evrimi göz önünde tutarak, çocuklar, gençler, kadınlar, erkekler diye gruplandırıyordu.