Mogol sınırındaki kontroller Rusya’ya göre çok daha zayıf. Kontroller Sükbataar istasyonunda. İşler görece olarak daha hızlı bitiyor. Bosna’dan Karabağ’a geçer gibi olmuyor tabiki işler.

Rene’nin hikayesini dinlerken duygulanmamak elde değil. Önce evlatlarından birisi, sonra hanımı kanser oluyor ve ölüyorlar. Daha sonra da kendisi mide kanseri oluyor. Şükür etmek için böyle hikayeler duymaya gerek yok belki ama iyi bir vesile.

Mogolistan parası Tugruk. 1$=1700 Tugruk (güncel parite için tıkla).

Sükbatar tren istasyonunda 80 dakika kadar bekliyoruz. Rus sınır istasonundaki beklememize göre bu çok kısa bir zaman. Bu kasaba gayet ufak bir yer gibi görünüyor. Google Earth’den baktığımda Orhun ve Selenge nehirlerinin birleştiği noktada kurulduğunu görüyorum.

Bu istasyonda da Naucki’deki hikayenin aynısı yaşandı. Vagon ayrıldı iki tane olan vagonumuza 3-5 Mogol vagonu kitlendi. Lokomotif geldi geldiğimiz yöne vagonumuzu götürdü diğer yoldan geldi derken ön iki vagon bizim vagonumuz olacak şekilde olay tamamlandı.

Bu arada Mogol demiryollarının vagonları ile Rus demiryolarınınkisini karşılaştırma şansımız oluyor. Aradaki fark uçurum gibi. Fatih inceleme amaçlı bir göz atmış, kötü ve bakımsız olduğunu söyledi. Bu arada Mogolistan motorsikletçilerin, yol bisikletçilerinin ve offroad araçlar ile gezenlerin mutlaka gelmeyi hayal ettikleri bir yer. Trenimizden 3 kişilik 2 kız 1 erkekten oluşan bisiklet ekibi bu istasyonda iniyor. Pekin’e kadar pedal pasacaklarmış. Oradan da başka yerlere… 1 ayları varmış. Az bence. Gece olmak üzere Fatih elemanların yaptıklarının akıl karı olmadığını söylüyor. Doğrusu benim de biraz için ürperiyor. Onların yerinde ben şu an olamazdım heralde. Ama iyi bir arkadaş ya da ekiple mutlaka yapmak isterdim. O kadar da korkunç bir yer değil Moğolistan. Korku içimizde :P

Kondüktör bizi 4:00 a.m. gibi uyandıracakmış. Hazırlık ve çarşaf bardak teslimi için. Saat 5:10 gibi orada olacağız. Bu arada biz de Moğolistan’da ne kadar kalabileceğimizi hesaplıyoruz. 13 Ağustos gibi dönüş bileti almamız iyi olacak gibi. Novosibirsk’te 17’sinde sorunsuz olabilmemiz için bu gerekli gibi. Fakat sonradan fark ediyoruz ki 1 gün daha vakit ayırabilirmişiz buralara. Belki Karakurum’da 1 gün daha geçirirdik. Yol bu belli olmuyor işte. Arada Irkutsk’tan Novosibirsk’e dönerken vakit kaybedebiliriz diye düşünmüştük aslında. Ama aynı güne bilet buluverdik. Biraz da bu hesaptan kaynaklandı.

Saat 5 gibi Ulan Batoor’a indik. Burada mekânlar daha açılmamıştı. Hızlıca ülkeler arası bilet satışı yapılan binaya ilerledik. Fakat istasyonun kuzeybatısında kalan bu bina ne yazık ki İngilizce büyük bir tabelaya sahip değil. Ara sokakta mezbelelikte.

Uluslararası bilet ofisine tren istasyonundan çıkıp şu şekilde ulaşabilirsiniz: https://mapsengine.google.com/map/edit?mid=z9Za06qUg4Qw.kyh4dMRdw8X0

Sabahın bir vaktinde Lonely Planet’teki tarife göre gittik. Arka tarafına gelmişiz fakat o kadar mezbelelikti ki burasının aradığım yer olduğunu anlamadan geri döndüm. Sonra sorup tekrar aynı yere geldik. Trende tur organize edenlerden birisi ile İngilizce anlaştık onun yardımı ile kapıyı bekçiden açmasını sağladık. Daha sonra da bilet ofisinin açılmasını bekledik. Burada wi-fi kablosuz bağlantı mevcut.

Biletimizi ofisin 8 gibi açılmasından sonra aldık. 87 $ gibi bir rakam tuttu. Tren 20:25’de hareket edecek Irkuts’a.

Bu arada trenden inenlere tur ayarlamaya çalışan ekip ile hostellerine gidip pazarlık ve plan programımızı kendimize has planlayıp fiyat noktasında pazarlık yaptık. Toplamda 480$ fiyata Ulan Batur etrafı tur, Tonyukuk anıtı ziyareti, yakındaki Gorkhi Terelj National Park’taki kaplumbağa kayası ismindeki çakma bir kayalık, eski bir Budist manastırı ve Cengiz Han heykeli ziyareti içermekte. Geceyi Kazak bir ailenin gerinde misafir olacak, ata binecek ve sabah erkenden Karakurum’a gidecek. Orada Orhun abidelerini ziyaret edip ardından da geceyi Gaya’nın guesthouse’undaki gerlerde kalıp karakurum müzesi ve Erdene Zuu Manastırını ziyaret edip vakit bulursa Orhun Nehri etrafında gezip geri döneceğiz. Daha sonra da trene yetişip Mogolistan hikayemiz sona erecekti.

Pazarlık sırasında Türkçe bilen bir rehber ayarlayacaklarını söylemişlerdi. Fakat eleman işi olduğunu söyleyip bizi sallayınca sözleri havada kaldı. Bunun bir oyun olma ihtimali de var. Fakat bu tür şeyleri düşünmek sadece moral bozar. Her ne ise.

Moğolistan Hikayemiz

Arabamız sonsuza doğru inişli çıkışlı olarak ilerlerken Moğolistanın bu bölgesindeki stepler gayet yeşil. Toprak kumlu sarı renkli yapıda. Ağaç hiç yok. Kaplumbağa kayaları anlamsız bir ziyaretgâh. Kayalığa yaklaşırken sağdaki kayalık ise bir açıdan deveye benziyor. Kampumbağa kayası da bir açıdan benzemekte kaplumbağaya. Saçma turist atraksiyonları. Orada fazla takılmadan daha içe doğru ilerleyip kayalıktan da görünen yamaçtaki manastıra ilerliyoruz. Aryaval Manastırı etrafındaki müştemilatı ile işte televizyonda gördüğümüz gibi süslü bir Budist manastırı. Rehberimiz Tzene bize burası ile ilgili bir efsane anlatıyor. Çok ilgili çektiğini söyleyemeyeceğim ve fakat inançlarına saygı duyuyorum.

Manastırla ilgili yazım tarzıma burada yaşadığım hoş olmayan bir hızrsızlık denemesinin de etkisi olsa gerek. Manastırın merdivenlerinden hemen önce bir asma köprü var. Her defasında köprüden 4-5 kişi geçmesi için dikkat ediyorlar. Bu esnada arkadan gelen iki kişi gereksiz yere köprüyü sallayıp beni sıkıştırdılar. Bir tanesi de olanların görünmesini engellemek için şemsiyesi ile yaptığıklarını saklıyordu. Durumdan rahatsız olup asma köprüyü geçmekten vazgeçtim. Bu farkında olmadan benim çarpılmamı engellemiş. Böyle durumlar her yerde oluyor. Artık durumu fark etmek her zaman mümkün olmuyor.

Rehberimiz ile çıktığımız manastırdan inişte etraftaki çiçek çeşitliliği ve güzelleri arasında ilerlerken bazılarının isimlerini anlatıyor. Gerçekten de endemik ve daha önce görmediğim bitki ve çiçeklerle dolu bölge. Buraya gelirken farkettiğim bir nokta daha var. Buralarda yol yok iki araba gidiyor ve genel olarak yüksek arabalardan oluşan Moğolistan’da yol oluşuyor.

Bir ülke düşünün 1 milyonu Başkent Ulan Batur’da, 1 milyonu büyük diğer şehirlerinde ve geri kalanı da Türkiye’den iki kat büyük araziye dağalmış göçebe yaşıyor. Bu zamanda böyle bir ülke görmek ilginç. Dünyanın en seyrek nüfüslu ülkesi.

Ayrıca Tzene diyor ki burada 3 adet türk okulu varmış. Bunlardan üçü de Moğolistanın 3 büyük kentinde imiş (Türk okulları ile ilgili bilgi: http://www.turkokullari.net/component/option,com_weblinks/catid,14/Itemid,23/ )

Buranın kargaları Türkiye’ninkilere göre pek bir gösterişli. Büyük cüsseli ve cilalı siyah tüyleri var.

Arada yolda bir gerden ibaret olan dükkanda durup yağda kızartılmış içi kıyma dolu bir geleneksel yemek yiyoruz. Öğle yemeğimiz de bundan ibaret. Bardakla içecek iktamı yok 1 litrelik karışık meyvesuyunda bir iki bardak içiyorum. Kalanını da yanımıza alıyoruz.

Yola devam ediyoruz asfalttan çıkıp toprak ize giriyoruz. Bu topraklarda neredeyse hiç trafik işareti yok. Bu sebepten ya GPS ile yol bulacaksınız, ya da rehber ve şoför alacaksınız. Girdiğimiz izin yanında bir yol çalışması var. Bu yolu Türkiye Cumhuriyeti’nin yaptırdığını öğrendiğimde duygulanıyorum. 5000 km ötede bir devletin topraklarında yol yapmak. Bu Tonyukuk abidesinin yolu. Abide neredeyse hiçbir iz işaret taşımıyor. Hatta şoförümüz bile bir gere sorma gereği duyuyor. Haftasonu olduğundanmıdır bilmiyorum gördüğümüz erkeklerin çoğu sarhoş. Ger’den ayrılıyoruz kısa bir sürmeden sonra Tonyukuk abidesinin başına geliyoruz. İlk okuldan beri öğretilen bu yer TİKA tarafından koruma altına alınmış ve arkada yapılmış bir binada da ileride orijinal taşlar koruma altına alınacak. Buradaki taşlar ise replikaları olacak. Plan böyle. (Tam metin için bakınız: http://gokturkanitlari.appspot.com/Tonyukuk) Böylece buraya geliş amaçlarımızdan birisini tamamlamış oluyoruz.

Akşam kalmak için yine hiçbir işaret olmadan bir ize girip Kazak ailenin gerlerine konuk oluyor. Ailenin 3 adet geri var. Çocukları ve torunlarının kalması için ailenin dedesi ve ninesi 50 yaşlarında. Yanlarında ise torunlardan iki tanesi var. Tanışma ve selamlaşmadan sonra sütlü çay ikramı eşliğinde sütten mamul kesmik benzeri peynir ve tamamen kurutulmuş bir başka süt mamulü yiyoruz. Bunlar buranın geleneksel ürünlerdenmiş. Bu aile kışı Moğolistan’ın bir banliyösünde geçiriyorlarmış. Yazın ise ger kuruyorlar bozkırda. Ailenin ineği çok, küçük baş sürüsü de var, atları da. Moğolistanda bu gerlerde teknoloji yakalanmış: gerde güneş paneli var. Aküyü dolduruyor. Fakat şarj kontrol ünitesi yok. Bununla televizyonlar çalışıyor, radyo ve ışıklar çalışıyor.

Gerde torunlar hediyemizi yerken

Gerde torunlar hediyemizi yerken

Fotoğrafta görüldüğü gibi İstanbul’dan Fatih’in önerisi ile aldığımız hediyeler çocukları bir harika ediyor :) Aşırı çikulatadan sızan ailenin küçüğü ancak 15 dakika sonra normale döndü :)

Gece dede, ninenin ve 3 torunun yanına ailenin erkek kardeşi ve çocuklar ve hanımlarıda katılınca ger şenlendi. Hayat tek gözlü bu gerde sobanın etrafında ilerlediği için anne çocuğunu çekinmeden emziriyor. Aile Müslüman olmasına rağmen bunu yaşıyor olmak ilginç.

Akşam olurken gecelediğimiz vadinin görünümü. Gorkhi Terelj National Park'ın hemen sınırındaki bir vadideyiz.

Akşam olurken gecelediğimiz vadinin görünümü. Gorkhi Terelj National Park’ın hemen sınırındaki bir vadideyiz.

Evin kadını Türkiye’deki gibi akşam inekleri sağmaya gitti. Sabah uyandığımızda da sağıyordu. Yaz tatillerinde memleketimin köy yaşamında sonuçta bir farkı yok. Sabah akşam hanımların ev işi bu. Erkeklerin de az çalıştığını görmedim. Biz de onunla çıkıp biraz fotoğraf çektik.

Gece inekler evin hanımı tarafından sağılıyor.

Gece inekler evin hanımı tarafından sağılıyor.

Gece 11’e doğru yattık uyuduk. Arada bir iki kere uyandım ve garip rüyalar gördüm. Bunun sebebi akşam havanın çok soğuk olması ve benim de üstümün açılmış olması diye düşünüyorum. Güneşin kaybolması ile hava çok çabuk düşüyor. Sabah kalkıp yine kahvaltı yaptık. Burada yemeklerde süt ürünleri ve et ürünleri çok yaygın. Ailenin erkeği eti keseken sinirsek, bağ doku ve yağları ayıklıyor. Bunu diğer yediğimiz etlerde göremedik. Sabah erken kalkıp 1 saat kadar ata bindik. Daha sonra bir miktar sütlü çay içtik. Vedalaşıp helalleşip yola çıktık. Ulan Batur’a doğru ilerliyoruz. Şoförümüzün evine misafir oluyoruz. Bir çay eşliğinde akşama yetecek kadar pillerimiz dolduruyoruz. Orta sınıf bir aile için gayet güzel bakımlı bir ev. Ayrılıp 360 km uzunluğunda 5.30 saat kadar sürecek Karakurum yoluna revan oluyoruz.

Sonraki Yazı : 7-Karakurum (Хархорум )